10.01.2012 TARİHİNDE TBMM GENEL KURULUNDA CHP GRUBU ÖNERİSİ (TUTUKLU GAZETECİLER) ÜZERİNE KONUŞMASI

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı
24. Dönem 2. Yasama Yılı
49. Birleşim 10/Ocak /2012 Salı
 

Bartın Milletvekili M. Rıza Yalçınkaya ve arkadaşları tarafından, 06 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Tutuklu gazetecilerin içerisinde bulunduğu sorunlarının tespit edilerek, alınması gereken önlemlerin bir an önce belirlenmesi ve ülkemizde basın ve ifade özgürlüğünün dünyaya örnek teşkil eder hale gelmesi" hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (20 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 10.01.2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin lehine İzmir Milletvekili Oğuz Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel yetkili yargı terörü tüm toplumu tehdit etmeye devam ediyor, başta özgür basın olmak üzere tüm muhalif sesleri susturmaya yöneliyor. Sadece tutuklamalar üzerinden değil, daha da yaygın olarak gazetecileri işlerinden ederek veya oto sansüre yönlendirerek.
Basın özgürlüğü demokrasinin mihenk taşıdır, o yoksa demokrasi de yoktur. O olmadığı içindir ki bugün özel yetkili savcılar cüretlerini milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığına kadar uzatıyorlar. Oda TV iddianamesinin eklerine bakabilirsiniz.
Demokrasi ve hukuk devleti olmadığı içindir ki 2010 tarihinde kendi yaptığı Anayasa değişikliğini dahi uygulamayarak iktidar kendi döneminin Genelkurmay Başkanını özel yetkili mahkemelere teslim ediyor. Demokrasi ve hukuk devleti olmadığı içindir ki Ana Muhalefet Partisi Lideri için dahi özel yetkili savcılar harekete geçirilebiliyor. Sözün bittiği yerdeyiz, oynanan tiyatro dramdan komedi drama doğru ilerliyor.
Eğer suçlama adil yargılamaya teşebbüs ise şimdi onu burada ben de işleyeceğim değerli arkadaşlarım, size Sayın Kılıçdaroğlu'nun yargı konusu yapılan, fezleke konusu yapılan sözlerini okuyorum: "Burada ön yargılı, siyasi otoritenin emrinde olan yargıçların sadece oynadıkları bir tiyatro var. Bunun adına 'Yargılama, demokrasi' diyorlar. Bu ne demokrasidir ne de adalet dağıtmadır. Tutuklu milletvekillerinin kaçma imkânları yok. Zaten kaçamazlar, ülkelerini seviyorlar. Onlar 'Biz yargılanmayalım.' demiyorlar, zaten yargılanıyorlar. Onlar Parlamentoya gelip yeminlerini içerek Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde ve diğer maddelerinde öngörülen kurallar içerisinde görevlerini yapmak istiyorlar. Ama bu görevler maalesef bazı yargıçlar tarafından engelleniyor. Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum, çünkü yargıç, vicdanıyla hareket eden kişi demektir, yargıç, toplumun beklentilerini, duygularını bilen ve ona saygı duyan demektir. Vicdan… Anayasa'nın 90'ıncı maddesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler var. Bunları görmemezlikten gelip 'Ben bildiğimi okurum, benim bildiğim ve söylediklerim doğrudur.' mantığıyla yola çıkarsanız, adalet dağıtamazsınız." (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım -devam ediyorum- eğer suçlama adil yargılamaya teşebbüs ise bu Başsavcıyı, ilgili Başsavcıyı derhâl, şu sözleri söyleyen "Başbuğ'un tutuklu yargılanmasını isabetli bir yol olarak görmüyorum." diyen Başbakan hakkında bir fezleke düzenlemeye davet ediyorum. Bakalım cüretini bu noktaya kadar taşıyabilecek mi? Ve size şunu söyleyeyim: Silivri davaları Başbakanın "Ben bu davanın savcısıyım." diyerek çaktığı işaret fişeği üzerinden, onun gölge savcılığı altında yürütülmektedir ve bugün dahi Başbakan şunu söylüyor bu, Kılıçdaroğlu'yla ilgili fezleke için: "Olması gereken olmuştur." diyor. Savcı konuşuyor, gölge savcı ve ilave ediyor: "Kılıçdaroğlu'nun bugün grup konuşmaları da fezleke nedenidir." diyor. Kime söylüyor bunu? Kolluk güçlerine ve özel yetkili savcılarına. Başsavcı konuştu, derhâl harekete geçin.
Değerli arkadaşlarım, bunun adına eğer demokrasi diyorsanız bu ancak bir iki perdelik tiyatro olabilir. Eğer bu savcılar çok istiyorlarsa Başbakana adil yargılamayı etkileme suçu yanında başka suçlamalar da yöneltebilirler. Birkaç örnek vereyim: Balıkesir SEKA fabrikasının satışında mahkeme kararıyla saptanan usulsüzlükler ve yolsuzluklar için Başbakan için derhâl harekete geçiniz. TÜPRAŞ'ın ilk satış işlemlerinde ayyuka çıkan ve mahkeme kararıyla iptal edilen yolsuzluklar için derhâl Başbakan için fezleke düzenleyiniz. Gene TÜPRAŞ'ın sözde halka arz yöntemiyle halktan kaçırılan Ofer'e, yani sağdıç Ofer'e yüzde 14,76 hissesini satan uygulama için -ki mahkeme kararıyla da bunun usulsüzlüğü tespit edilmiştir- derhâl fezleke düzenleyin. Kuşadası Limanı'nın ihalesine veya Çalık Grubu'na tek katılımlı ihaleyle Sabah, ATV grubunu ihale eden Başbakan hakkında derhâl fezleke düzenleyin. İzmir Büyükşehir Belediyesi hakkında kendi belediye şirketinin, kendi otoparkını alması üzerine fezleke düzenlemeye cüret edenler bakalım ne yapacaklar burada, merak ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu yargılama süreci, iktidarın rövanş zihniyetinin dışa vurumudur. Daha ötesinde bir korku imparatorluğu yaratma misyonunun açığa çıkmasıdır. Bu, üstünlerin hukukudur; bu, yürütmenin hukukudur; bu, AKP'nin sıkıyönetim hukukudur; bu, iktidarın sıkıyönetim savcıları ve mahkemeler eliyle hukuk düzenlemektir; bu, Orta Doğu'da egemen gücün maşası olmayı içine sindiren, BOP Eş Başkanı olmayı iftihar vesilesi yapan, bunun tüm muhalif unsurlarını ülkede -TSK dâhil- temizlemeye girişen büyük bir operasyonun parçasıdır; bu, bir karşı devrim sürecidir; bu, örtük faşizmden açık faşizme geçiş sürecidir.
Peki, bu süreçte özerk bir erk olan yasama organı ve onun başkanı ne yapıyor? Acaba yasama organının, yasama üyelerinin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin onurlarını, Meclisin itibarını koruyor mu? Yani biz yürütme ve yargı karşısında yasamanın özerkliğinden vazgeçtik, bir de bu itibar ve onur meselesinin peşine düştük. Yani ne gezer? Öyle bir şey yok. Yasama organının Başkanı, bizim ilettiğimiz bu medya üzerine kurulan baskılarla ilgili, milletvekillerinin burada kürsüden yaptığı konuşmaların Oda TV davasında sırf o İnternet sitesinde yayınlandıkları için eklerinde suç delili olarak sayılması konusunda Meclis Başkanını göreve çağırıyoruz, diyoruz ki: Bu konuda HSYK'ya suç duyurusunda bulun. Geriye, topu tacı atarak bize bir cevap veriyor ya da bu konuda Adalet Bakanlığı için bir gensoru düzenlemeye çalışıyoruz, yargının yasamaya müdahalesi… Anayasa'da iki tane düzenleme var, biri madde 138 yasama yargıya müdahale edemez ama madde 83 yargı da yasamaya müdahale edemez. Anayasa maddeleri arasında üstünlük yoktur değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Meclis Başkanı temsil ettiği organın şerefini korumakla birinci derecede yükümlüdür.
Ve tabii, bu Mecliste 3.188 soru sorulmuştur hazirandan bu yana, bunlardan 717'si yanıtlanırken 606 tanesi yanıtlanmayarak dosyasına kaldırılmıştır. Meclis Başkanının bu konuda yüksek sesle bir çağrı yaptığını duyanınız var mı? Değerli arkadaşlarım, bu yanıtlanmayan sorular arasında benim sorularım da var. Ben İzmir'de -burada Sayın Bakan da var şimdi- iki bakanın Kültür ve Turizm Bakanı ile istifa etmiş Ulaştırma Bakanına seçim harcamalarıyla ilgili soru sordum. Yanıt gelmedi Meclisten. Onun üzerine 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu üzerinden sordum. Sayın Bakandan bir yanıt geldi, çok ilginç, yanıtta diyor ki, okuyorum, iki satır. "Seçim döneminde bütün seçmenlere değil 2 milyon 900 bin kişiye mektup yollanmıştır. Bunun çok kabarık bir bütçesi vardır. Bunun finansmanı neredendir, nasıldır?" Bunları sorduk. Sayın Bakan şunu söyledi, dikkatinizi çekerim, Bakan dinliyorsunuz değil mi? "Seçim döneminde bütün seçmenlere değil özellikle merkez ilçede örnekleme yoluyla seçmene ulaşılmaya çalışılmıştır. Organizasyon büyük ölçüde kampanyayı destekleyen arkadaşlar tarafından gerçekleştirilmiştir." Arkadaşlar kim, bilmek istiyoruz. Siyasi Partiler Yasası, seçim hukuku… Ve İzmir'de merkez ilçe yok Sayın Bakan, Ordu'yla karıştırmayın, İzmir'de metropol ilçeler var, çok sayıdalar. Bir de "Merkez ilçe örnekleme yolu." Örnekleme kaç kişi, onu size tekrar sordum, sizden cevap gelmeden PTT sağ olsun bana bir yanıt verdi, çünkü oraya da sormuştum. PTT diyor ki: "İzmir'de AKP'yle yapılan sözleşme uyarınca tam 2 milyon 904 bin 485 adet gönderi yapılmıştır. Bunların baskıları yapılmıştır tarafımızdan, katlanması, zarflanması vesaire, 720 bin lira para tahsil edilmiştir." Bu da çok indirimli bir fiyat.
Şimdi, ben sorularımı tekrar ediyorum: Bunun finansmanı nereden? İki, siz nasıl milletvekiline yalan söylersiniz?
Sayın Bakan, başka bir ifade bulamıyorum, siz, bana "Sadece bir örnekleme yapılmıştır, bütün seçmenlere gitmemiştir." diyorsunuz, PTT'niz bana imzalı yazısıyla "Biz bu anlaşmayı yaptık ve bu kadar." diyor.
Bunun üzerine bir bakan istifa etmezse ne zaman eder değerli arkadaşlarım? Ne zaman eder, onu soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani insan hakkı ve onurunun bir tarafa, siyasetin bir onuru yok mudur? Siyaset illa bakan koltuğuna yapışıp kalmak mıdır? Eğer bu açığa çıktıysa ki bunun arkasında Binali Yıldırım'ın da aynı derece ve daha fazla sorumluluğu vardır -Sayın Ulaştırma Bakanının- çünkü PTT ona bağlı bir kuruluştur ve onun üzerinden geçmiştir ve hak etmedikleri kadar indirim yapılarak da olmuştur. Bunların cevabını bekliyoruz.
Yani bir taraftan medya üzerine baskı yapacaksınız, bir taraftan herkesin ağzını tıkayacaksınız, siyasete, ana muhalefete, muhalefetin tümüne baskı uygulayacaksınız, arkasından ileri demokrasi, ileri demokrasi anayasası palavraları atacaksınız. Yağma yok! Kimse bu yalanlara artık kanmaz!
Biz, bu yalanlarla ülkenin yönetilemeyeceğini burada bir kere daha haykırıyoruz ve sizi hakka, adalete davet ediyoruz. Umuyorum biraz sesimiz duyulur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Oyan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Sayın Başkan…
SIRRI SAKIK (Muş) - Bitsin, ondan sonra Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Günay.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugünlerde ülkemizin hukuk düzeninde devrim niteliğinde bazı kararlar alınıyor. Bazılarımızın hoşnut olmadığı işlemler olabilir ama, bütün Parlamentonun, demokrasiye inanan herkesin gecikmiş de olsa, bugünlerde yaşanan bir olaydan ötürü, Türkiye'de hukuk düzeninin demokratik hukuk devleti doğrultusunda gelişmesinden ötürü bu kürsüden iyi şeyler söylemesini beklerdim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)- Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı hakkında müzekkere düzenlemek ne zamandan beri sevinilecek bir şey?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Arkadaşlarımız inanılmaz bir infial içindeler. 12 Eylül 1980'de bütün siyasi partileri kapatan ve Türkiye'yi…
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sizden de korkmuyoruz, Hükûmetinizden de!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - … önce çeşitli tuzaklara maruz bırakıp sonra çeşitli haksızlıklara uğratan bir cunta kadrosu hakkında çok gecikmiş de olsa 2010 yılında yaptığımız Anayasa değişikliğinden sonra bir iddianame düzenlendi ve yargı bunu kabul etti. Bütün Parlamentonun bunu, gecikmişliğin altını çizerek, ayakta alkışlaması gerekir…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Kılıçdaroğlu'nun fezlekesiyle ilgili bir şey söyleyecek misiniz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - … ama arkadaşlar inanılmaz biçimde Türkiye'de hukuk düzeninde bir geriye gidişten söz ediyorlar. Önce bunu herkesin dikkatine sunmak istiyorum.
Aslında 1991… (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlarım, 12 Eylül darbesinin yargıya götürülmüş olmasıyla ilgili…
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin darbenizin hesabını verin siz. Kendi darbenizin hesabını verin siz. Siyasi soykalık yapmaya gerek yok..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - … en önce sizin memnuniyet ifade etmeniz gerekirken, bugün Türkiye'de hukuk düzenini karalayacak birtakım sözler söylemenizi çok şaşkınlıkla takip ediyorum; birincisi bu.
OKTAY VURAL (İzmir) - Baskı ve tehditlerinizin hesabını verin önce Parlamentoya. Sizi sorguluyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - İkincisi, bir arkadaşımız, biraz önce konuşan arkadaşımız İzmir'le ilgili bir zamandan bu yana bir iddiayı dile getiriyor: Seçmenlerimize mektup yazmışız ve bu mektupları nereden ve nasıl yazmışız?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Parayı kim ödedi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Bakın, ben tabii sadece bir mektup taslağı verdim arkadaşlarıma ve o taslağı… Ben herkesin mektup aldığına rastlamadım yani bazıları "Aldık." dediler bazıları "Almadık." dediler. Resmî rakamlardan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Günay, bir dakika daha süre veriyorum.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Bitiriyorum.
Resmî olarak, arkadaşlarımız olabilecek kadar çok yere ulaşmışlar.
Şimdi, siz siyaseti tepeden inme yapıyor, örgütlenme içinde ve arkadaş kadrolarınızla birlikte yapıyorsanız ve bir seçmeninize mektup bile yazamıyor ve yazanları da eleştiriyorsanız yazıklar olsun size! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Doğru konuşun. Parayı kim ödedi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Yani seçmene mektup bile yazamıyor ve seçmene mektup yazmayı eleştiriyorsanız bütün iddialarınızı, bütün yalan iddialarınızı ve bütün yalan iddialarınızı ve ihbarlarınızı size aynen iade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Yalan söylüyorsunuz! Yalan söylüyorsunuz!
OKTAY VURAL (İzmir) - Kızardınız Sayın Bakan, kızardınız.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Günay.
Önerinin aleyhine Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu siyasi yolsuzluktur. Parayı kim ödedi Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Seçmene mektup yazmışım. Senin cebinden mi çıktı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Oyan'ın söz isteği var.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, cevap hakkı istiyorum. Çünkü resmî belgeyi çarpıtma var.
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Sakık… Bir dakika Sayın Sakık, bir dakika…
OĞUZ OYAN (İzmir) - Resmî belgeyi çarpıtma vardır. Bu Bakanın imzasını taşıyan belgeden bahsediyorum. Bu, bir suçüstü durumudur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, burası mahkeme değil, versin mahkemeye.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Bu bir suçüstü durumudur. Bakanın imzasını taşımaktadır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, burası mahkeme değil…
OĞUZ OYAN (İzmir) - Dolayısıyla burada gelip, bunu inkâr edemez. Gelip burada ya özür dileyecek… Bunun cevabını vermemiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Oyan buyurunuz efendim.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Şimdi Sayın Bakan, burada bir suçüstü durumu var. Siz gerçekleri gizlemek istediniz, bu gerçekler açığa çıktı. Gerçekleri niçin gizlemek istediniz? Çünkü, açığa çıkmasından çekindiniz. Önce cevap vermediniz, ancak Bilgi Edinme Hakkı Kanunu üzerinden gidince cevap vermek zorunda kaldınız. Saklama ihtiyacınız nereden doğdu? Şimdi peki bu suçüstüden sonra nasıl bir tutum takınıyorsunuz burada? Pişkin bir tavır, fütursuz bir tavır, pervasız bir tavır ve karşı suçlama. Nedir? Bizi kıskanıyorsunuz, siz de yazsaydınız. Benim derdim şu değil. 2 milyon 904 bin seçmene yazdınız, ben bunun finansmanı nereden diye soruyorum size. Gayet basit bir soru, baştan beri sordum. Normalde 50 kuruştur PTT'nin tarifesi, 1,5 milyon eder. Bunun içinde, kırtasiyesi, baskısı, katlaması, zarflaması yoktur. Yani 2 milyon küsurdur bunun maliyeti. Böyle bir finansman yüzünden birçok ülkede hükûmetler devriliyor. Siyasetin kaynağını açıklayamadığı bu tür bağışlar yüzünden Türkiye'de değil ama başka ülkelerde hükûmetler, başbakanlar devriliyor. Bir Bakan buraya gelip "E, siz de yapsaydınız." diyor. Laf mı? Kaldı ki yanıtı yalan bir yanıt.
Bakın, ben, PTT'nin size yanıtını biraz daha okuyayım: "AKP birinci bölge milletvekili adayı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile ikinci bölge adayı Ulaştırma eski Bakanı Binali Yıldırım'ın mesajını içeren 2 milyon 904 bin 485 adet gönderi, AKP İzmir il teşkilatından Ömer Cihat Akay ile yapılan 25/5/2011 tarihli sözleşme kapsamında PTT bünyesindeki Birleşik Posta Sistemi'nde basılıp, katlanıp, zarflanarak dağıtımı yapılmıştır. Bu doğrultuda 2/6/2011 tarihinde İzmir Posta İşletme ve Dağıtım Başmüdürlüğü tarafından baskı bedeli -KDV hariç- 162.680 avro…"
Niçin avro? İzmir Büyükşehir Belediyesi durak ihalesini avro üzerinden yaptı diye şu an yargılanıyor. Niçin avro?
Devam ediyor: "…ve dağıtım bedeli -KDV dâhil- 278.830 TL…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Lütfen bitiriniz.
OĞUZ OYAN (Devamla) - "…toplam karşılığı olarak da 720 bin TL tahsil edilmiştir." diyor. Yani burada yirmi kuruş üzerinden bir hesap yapılmış…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne var bunda?
OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani yalanı savunmayın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neresine takıldığını söyle.
OĞUZ OYAN (Devamla) - …oysa PTT'nin tarifesi sadece katlanmış gazeteler yirmi kuruşa gidiyor. İzmir il teşkilatımız bizim elli kuruştan aşağı herhangi bir şey yollayamıyor yani buradaki 720 bin de kamunun zarara uğratılması pahasına yapılmış bir iştir. Yani bütün bunlar 2 Bakanı da istifaya zorlar.
Onurlu bir iş yapacaksanız Sayın Bakan -hayatınızda bir ilk olsun- istifa ediniz, o koltuğu boşaltınız. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'de bir ilki gerçekleştiriniz; yalanınız açığa çıkmıştır, bu yalanla artık orada oturamazsınız.
OKTAY VURAL (İzmir) - Belki Bakan cebinden ödemiştir ya!
OĞUZ OYAN (Devamla) - Benim bundan sonra da bunun peşini bırakmayacağımdan emin olunuz, grubumuz da bunun peşini bırakmayacaktır.
İlginiz için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
Lehte…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, bakın, iddialara Sayın Bakan cevap verdi, arkasından Sayın Oyan'a söz verdiniz. Sayın Bakan bu iddialara cevap vermek istiyor, izin verirseniz…
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Bakan, parmak kaldırıyor zaten.
BAŞKAN - Sayın Şandır, Sayın Bakanın söz istediğini görmedim. Sayın Bakan isterse tabii ki veririm, neden vermeyeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Şandır değil efendim. Şandır burada efendim.
BAŞKAN - Pardon, çok affedersiniz, Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Bakan istiyor efendim orada.
BAŞKAN - Tabii ki Bakana, Hükûmete ben söz veririm, niye vermeyeyim.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Arkadaş Bakanın avukatı.
BAŞKAN - Lütfen…
Buyurunuz Sayın Günay.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Oyan, İzmir'de seçimler sırasında bütün seçmenlerimize mektup gönderildiği konusunda bir iddiayı neredeyse bir yolsuzluk olayına dönüştürmeye çalışıyor.
Şimdi, biz 2 Bakan -o sırada 2 aday- mektup yazdık evet ve bunun finansmanını ve örgütlenmesini tamamen il sağladı. Bir mektup kime gitti, ne kadar kişiye gitti ya da gitmedi, bunu benim birebir takip etmem, ilgilenmem söz konusu değil. Ben, bazı seçmenlerin aldığını, bazı seçmenlerin almadığını gördüğüm için bir kısmına gitti yani biz özellikle, Konak diyeceğim, büyük ilçelerde, merkez saydığım ilçelerde bir kısmına gitti. O yüzden "Örnekleme yoluyla gitti." dedim. Resmî rakam herkese gönderildiğini söylüyor, ben herkese gittiğine -gitmişse çok sevinirim- rastlamadım ama böyle söylüyor.
Biz, milyonlarca üyesi, yüz binlerce dayanışmacı, seçim çalışmacısı olan bir büyük siyasi yapıyız. Elbette, bir dayanışma içinde bütün bunlar finanse ediliyor Türkiye'de, her yerde olduğu gibi.
Arkadaşlarımız, seçimler sırasında, İstanbul'da, benim eski seçim bölgemden bir belediye başkanı arkadaşımız ve birkaç arkadaşıyla birlikte flash bellek getirdi gençlere dağıtılmak üzere, bunu da şık bir keseye koymuşlar. Bazı arkadaşlarımız "Altın dağıtıyorlar." dedi. Siyasette, bakın, aynı seçim bölgesindeyiz ve çok kez yüz yüze geliyoruz ve birbirimizin haklı taleplerine destek olmaya çalışıyoruz. Kimse kimsenin, böyle "Yalan söylüyor, onursuzca davranıyor." gibi haysiyetiyle ilgili şeyler söylemesin. Bunlar ayıptır ve insan bunlardan utanır.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Senin yaptığın ayıp değil mi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Ben, siyasi hayatı Türkiye'nin önünde yıllardan beri bilinen bir insanım, yirmi beş yıldan bu yana Parlamento dışındaydım. Bazı arkadaşlar sadece bulundukları koltuklardan güç alırlarken, ben kendi
fikirlerimle ve namusumla ayakta durdum. Hayatım boyunca veremeyeceğim bir tek kuruşun, kamu malından benim kasama, keseme girmiş bir tek kuruşun hesabı yoktur. Bunu en iyi Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım bilirler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer içlerinde bilmeyen varsa çok utanırım.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kaç para harcadınız Sayın Bakan cebinizden acaba?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Yani, böyle birbirimize karşı haysiyet cellatlığında bulunmayalım. Yapılan seçmene saygıdan ibarettir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kaç para harcadınız cebinizden Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Seçmene bir mektup yazılmıştır ve koskoca bir İzmir örgütü bunu kendi arasında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Yalan, bu da yalan!
OKTAY VURAL (İzmir) - Kaç para harcadınız cebinizden Sayın Bakan?
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Günay.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Bitiriyorum…
BAŞKAN - Son cümlenizi alalım.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Bu da yalan!
OKTAY VURAL (İzmir) - Şahsi seçim kapmayanız için ne kadar para harcadınız?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Yani bunu, bir seçmene mektubu bile eğer kendi aranızda dayanışmayla finanse edemiyor ve tekrar söylediğimi söylüyorum, bunu kıskanıyorsanız sizin için çok üzülürüm. Genel Kurulu…
OĞUZ OYAN (İzmir) - Bu da yalan Sayın Bakan, bu söylediğiniz de yalan!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Ya bu "yalan" sözcüğünü kullanırken biraz lütfen dikkatli olun.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Onu örgüt finanse etmedi, finanse eden şirket de battı. Onu örgüt finanse etmedi, bu da yalan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Bu "yalan" sözcüğünü kullarınken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Günay.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Bakan, siz cebinizden harcama yaptınız mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Siz ne kadar harcadınız?
BAŞKAN - Konu kapamıştır.