06.02.2014, HÜKÜMET-CEMAAT

 06.02.2014

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

 

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Kasım 2013'ten sonra sertleşmeye başlayan, 17 Aralık 2013’ten itibaren ise açık bir iç çatışmaya dönüşen süreçte Partisi, bakanları ve yakın çevresi büyük rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarının konusu olduktan sonra, bu suçlamalara karşı “paralel devlet”ten, AKP’ye sızmış ve “başka yerlerden emir alan” “tuzluklar”dan, "kendi içlerinden vuran ihanetten", "devletin içindeki çete"den, "yargıya, polise sızmış çeteden" "komplo" ve darbe"den, "karalama kampanyası"ndan, "yoğun dezenformasyon"dan, "yoğun algı operasyonu"ndan, "içeriden ve dışarıdan ağır linç hareketinin hükümete yöneltilmesi"nden, "şantaj çeteleri"nden, "haşhaşinler"den söz etmeye başlamıştır.

 

Aralık öncesinde "ne istediler de vermedik", "şu kadar vali, şu kadar milletvekili verdik" biçiminde iktidarın katından Cemaat veya Hizmet olarak adlandırılan tarikat yapılanmasına dönük savunma ve uzlaşma pozisyonları içinde olduğu görülen Erdoğan ve Hükümeti, 17 Aralık'tan sonra açık suçlama pozisyonuna geçmiştir.

 

24 Kasım 2013'te Rusya dönüşünde gazetecilerin dershanelerle ilgili sorularına, “Eğer cemaat olarak değerlendirilecekse, cemaatin mensupları, en ileri gelenleri, bugüne kadar Tayyip Erdoğan’a ne getirdiler de Tayyip Erdoğan geri gönderdi? Üniversitelerin hazırlanması, verilmesiyle ilgili adımlardan tutunuz da birçok faaliyete yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yaptık. Benden geri dönen hiçbir şey yoktur. Buna Rabbim şahittir” diyerek yanıt veren Sayın Başbakanın bu savunma biçimi Anayasa’nın açıkça çiğnendiğini göstermektedir.

 

Bu savunma biçimi, Anayasa’nın egemenlik ilkesine aykırı olarak  AKP’nin ve Erdoğan’ın 12 yıllık iktidarının büyük bölümünde millet iradesine dayanmayan örtük ittifaklar içinde olduğunun ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

 

Anayasa’nın 6. Maddesi, “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır. (…) Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” demektedir. Bu durumda AKP Hükümeti, tarikatlarla, cemaatlerle iktidar koalisyonu kurmak, milletvekili paylaşımından mülki amir, savcı-yargıç ve kolluk güçleri paylaşımına kadar uzanan ve 17 Aralık sonrasındaki karşılıklı suçlamalar çerçevesinde tümü açık kanıtlara dönüşen hukuk devleti dışı uygulamalar bakımından, Anayasa’nın egemenliği düzenleyen 6’ncı maddesine açıkça aykırılık içinde bulunmaktadır. Bu adeta bir suçüstü durumudur.

 

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlandırılmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

                                                                                                        Prof. Dr. Oğuz OYAN

                                                                                                        CHP İzmir Milletvekili

1-       Seçilmiş hükümetin göz yumduğu, kamu yönetimi ve yargıda yetki paylaşımına gittiği ve şimdilerde “paralel devlet” olarak suçladığı Cemaat yapılanması, iktidar bakımından doğrudan doğruya Anayasa’nın 6’ncı maddesindeki Egemenlik ilkesini çiğneyen anayasal bir suç değil midir? Bu paralel devlet yapılanmasına, kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullandırılmasına ortam hazırlayan AKP Hükümetleri ve 11 yıldır Başbakanlık koltuğunu işgal eden Sayın Erdoğan değil midir?

 

2-       Sayın Erdoğan’ın son beyanlardan biri, Partisinden istifa eden İstanbul Milletvekili Muhammet Çetin’in arkasından  “AKP’ye tuzluklar sızmış” (2 Şubat 2014 tarihli medya) değerlendirmesidir. Daha bir ay önce, “size şu kadar milletvekili, şu kadar vali vs. verdik, hala gözünüz doymadı” diye devlet katındaki gizli koalisyonu açığa vuranlar, şimdi sanki bunlardan habersizmiş gibi “sızmalardan” nasıl bahsedebilmektedir? Siyaseten ve hukuken gayri-meşru şekilde bir “paralel güç" ile iktidar paylaşımına gitmiş olanlar şimdi sözde kendilerinden habersiz “sızmalar”dan bahisle sorumluluktan kurtulabilirler mi? 

 

3-       Sayın Erdoğan dün olduğu gibi bugün de kendisine karşı olduğunu düşündüklerini “darbeci” olarak suçlamaktadır. Bugünkü muarızlarına yüklenebilmek için onların dün “TSK’ya kumpas kurduklarını” dahi söyleyebilmektedir. Bu durumda, şimdiye kadar bugün darbeci diye nitelendirdikleriyle işbirliği içinde olduğunu itiraf etmiş olmamakta mıdır? Orduya, aydınlara, gazetecilere komplo kurulurken “paralel devlet” yapılanmasıyla işbirliği içinde olmak, ona bütün imkanları vermek, “bana bir savcı bulun” diyerek süreci başlatmak ve “ben bu Ergenekon davasının savcısıyım” diyerek “paralel yapıyı” cesaretlendirmek suçbirliği değil midir? Bu durumda, darbeye konu olan Küçükler, Perinçekler, Başbuğlar içerde iken  darbeciler halen iktidarda değil midir?

 

4-       TC gibi köklü bir devletin Başbakanı olarak, yurtdışına yaptığınız seyahatlerde ve özellikle AB yetkilileriyle 2014 Ocak ayında Brüksel'de yaptığınız temaslarda, HSYK ve yüksek yargıda 2010 referandumu hilafına yapmak istediğiniz yeni düzenlemeleri "demokratikleşme" bağlamında anlatmakta güçlük çekerken, ülkenizdeki paralel devlet yapılanmalarından, eski örtük koalisyon ortaklarınızdan şikayetçi olma durumuna düşerek ülkenizin ve temsil ettiğiniz yüce makamın itibarını önemli ölçüde hırpalayan bir konuma sürüklendiğinizin farkında mısınız?

5-       Avrupa'da şimdiye kadar ortağınız olan Cemaat yapılanmasının etki alanına terkettiğiniz TC vatandaşlarını şimdi yanınıza çekmek için kullandığınız "Avrupa Türk Demokrasi Birliği" (UETD) kuruluşunun hangi kaynaklarla finanse edildiğini açıklar mısınız? Finansman kaynakları arasında Deniz Feneri bulunmakta mıdır?