17/06/2013, GEZİ PARKI EYLEMLERİNDE UYGULANAN POLİS ŞİDDETİ

 

17.06.2013
 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
 

AKP hükümetlerinin 2002 yılından bugüne kadar Cumhuriyetin temel değerlerine, kişi hak ve özgürlüklerine, güçler ayrılığına, çevre duyarlılıklarına, Cumhuriyetin ortak tarihsel mirasına karşı adeta savaş açan siyaset tarzına karşı toplumda büyük bir tepki birikimi ve derin bir güven bunalımı oluşmuştur. Üçüncü yasama döneminde toplumun yaşam tarzına doğrudan müdahalelerini arttırarak din temelli bir toplum mühendisliğine ve rejim inşasına girişen ve İstanbul’un ender parklarından birine gerici 31 Mart 1909 vakasını kutsayıcı bir rant projesi dikmeye yeltenen bir iktidara karşı toplumun sabrı taşmıştır.
Halk, özellikle gençler ve kadınlar, Taksim Gezi Parkı’nda başlatılan ama iktidarın uzlaşmaz tavrı nedeniyle çığ gibi yayılan direnişiyle, otokratik yönetim biçimlerine, Cumhuriyetin aydınlıkçı kazanımlarının tarihe gömülmesine izin vermeyeceğini ve kendisine sunulan gelecek projesine razı olmayacağını kararlılıkla göstermiştir. Hükümetin ve kolluk güçlerinin orantısız şiddeti, hedef gözeterek adam öldürme ve yaralama eylemlerini de içeren vahşet uygulamalarına kadar varmış ama halkın direnci geriletilememiştir. Halkın taleplerine uzlaşma zemininde çözüm aramanın demokrasilerde bir erdem olduğunu kavrayamayan ve kendi dediğini dayatmak için şiddetten, yıldırmaktan, yargıyla korkutmaktan, medyayla çarpıtmaktan, hatta kendine yakın kitleleri direnişçilerin üzerine salmak tehdidinden başka yöntemi olmayan bir iktidarın meşruiyeti ve ülkeyi yönetme yeteneği sorgulanmaya başlamıştır.
Bugün gelinen noktada AKP hükümetinin emrindeki polis artık göz yaşartıcı kimyasalları sadece topluluğu dağıtmak amacıyla değil, doğrudan insanları hatta milletvekillerini hedef alarak ateşlemektedir. Halkın yoğun kalabalıklar halinde bulunduğu veya sığındığı kapalı mekânlara, gönüllü revirlere, hatta hastanelere biber gazıyla saldırabilmektedir. Eli sopalı yeni bir sivil polis gücü de türemiştir. Polis şiddeti sonucunda hastanelerde ağır kafa travması, göz kayıpları, iç kanamalar, kemik kırıkları nedeniyle operasyon geçiren birçok vatandaşımız bulunmaktadır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı “Gezi Parkı eylemlerinde şu ana kadar üçü eylemci, biri temizlik işçisi, biri de polis olmak üzere 5 kişinin yaşamını yitirdiğini belirterek, 11 bin 823 kişinin yaralandığını veya kimyasal gazdan etkilenerek hastanelere/gönüllü revirlere başvurduğu” açıklamasını yapmıştır.
Kimya Mühendisleri Odası “Güvenlik kuvvetleri tarafından kullanılan bu gazların, 1993 yılında imzalanan Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’nda kimyasal silah olarak nitelendirildiğine atıf yaparak Anayasanın 5., 17. ve 56. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesiyle teminat altına alınan insanların maddi ve manevi varlığını geliştirme ve yaşama hakkının ihlal edildiği” açıklamasında bulunmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, biber gazı, buhar gazı ve benzeri kimyasalların kullanımının solunum problemleri, mide bulantısı, kusma, nefes borusunda, göz kanalları ve gözlerde tahriş, kalp ve solunum yollarında spazm, göğüs ağrısı, deride yanma, kabarma, kızarma ve alerji gibi sağlık sorunlarına neden olduğunu vurgulayan sağlıkçılar, gaza yoğun maruz kalınma durumunda ise solunum ya da sindirim yollarındaki dokuların ölmesi, akciğerde ödem veya iç kanamaya yol açabileceği belirtilmiştir.
Polisin Taksim Gezi Parkı direnişi sırasında ve Türkiye genelinde aşırı ölçeklerde kullandığı gaz bombalarının kimyasal silah olduğu ve yasaklanması gerektiğine vurgu yapan Kimya Mühendisleri Odası açıklamasında, gaz bombalarının içerisinde kimyasal silahlarda kullanılan maddelerin bulunduğuna dikkat çekmiştir. Öyle ki müdahalelerde kullanılan CS gazının Amerika tarafından Vietnam’da kullanıldığı, bu gazın astım krizi ve hipertansiyon ataklarını tetiklediği belirtilmektedir.
Taksim Gezi Parkı olayları, Türkiye’de toplumsal tepkilerin değil bu tepkilere orantısız güç kullanan siyasi karar alıcıların ve onların kanunsuz emirleri uygulayan emniyet güçlerinin birer toplumsal sorun haline gelmiş olduğunu göstermektedir. Polis şiddetinin nedenleri ve boyutlarıyla birlikte orantısız güç ve kimyasal gaz kullanmalarına dair alınacak önlemler ile benzeri toplumsal olaylarda yasal emirler dışına çıkarak suç işleyen polislerin derhal tespit ve adalete teslimi, polisin yasadışı şiddet ve silah kullanımı nedeniyle yaralanan, sakat kalan veya ölen yurttaşlarımız için ödenecek tazminatların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

Prof. Dr. Oğuz OYAN
İzmir Milletvekili