03/06/2013, SURİYE
03.06.2013
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Komşu ülke Suriye’de iki yılı aşkın bir süredir devam eden iç karışıklıklar nedeniyle sığınmacı statüsü ile ülkemize gelen ve genellikle sınır bölgesine yakın il ve ilçelerdeki kamplara yerleştirilen 200 000 civarındaki Suriye vatandaşına ilaveten bunun iki katına yaklaşık Suriye vatandaşının da iki ülke arasında halen mevcut vizesiz seyahat imkanları çerçevesinde ülkemizde bulundukları anlaşılmaktadır. AKP Hükümetinin, komşu ülke Suriye’de devam eden çatışmalara yetkisiz ve yanlış müdahalelerinin etkisiyle çatışmaların etkisi ülkemize de yansımış ve Cumhuriyet tarihinin en şiddetli bombalı saldırısı 11.05.2013 tarihinde, neredeyse ilçe nüfusu kadar Suriyeli sığınmacı bulunan Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelmiş ve 52 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Hükümet, Suriye’ye karşı neredeyse ilan edilmemiş bir savaş yürütmesine, hatta bu konudaki politikalarını eleştiren muhalefet ve basını “savaş halinde olduğumuz ülkeye destekle” suçlamasına karşın, Suriye muhalefeti ile girdiği yasadışı ilişkileri gizlemeye yardımcı olduğu için, sınır güvenliğimizi ve yurttaşlarımızın can güvenliğini tehlikeye atan, Suriye ile aramızda mevcut “savaş öncesi hukukunu” değiştirmemektedir.
Bu çerçevede aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Oğuz OYAN
İzmir Milletvekili
1. Hükümetinizce yapılan çeşitli açıklamalardan halen ülkemizde sığınmacı statüsü ile 200 000 civarında Suriye vatandaşı bulunduğu, bunun iki katına yakın Suriye vatandaşının da iki ülke arasında mevcut vize anlaşması çerçevesinde, herhangi bir sınırlama olmaksızın değişik yerleşim birimlerimize yerleştiği ve istedikleri zaman Suriye’ye veya üçüncü bir ülkeye giriş çıkış yapma imkanına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Reyhanlı olayı ile ilgili olarak yapılan soruşturma ile ilgili açıklamalarda belirlenen faillerden birinin 400’den fazla giriş çıkış yaptığı yer almaktadır. Bu çerçevede;
· Neredeyse savaş hali yaşadığımız bir ülke ile sınır ilişkilerinin Avrupa Birliğine üye ülkeler arasındaki ilişkilerden daha gevşek olması normal midir?
· Suriye ile vizesiz seyahat anlaşmasını çatışmaların sona ermesine ve ilişkilerin normalleşmesine kadar askıya almayı düşünmüyor musunuz? Bunu yapmamanızın nedeninin iç ve dış siyaset bilimcileri, strateji uzmanları ve politika yapıcıları tarafından Suriye muhalefeti içinde yer alan radikal dinci örgütlerle yasadışı ilişkilerinizin devamı için bilinçli olarak yapılmış bir tercih olarak değerlendirildiğini bilmiyor musunuz?
· Reyhanlı’daki patlamanın ardından Genel Kurmay Başkanlığı’nca yapılan açıklamada kendilerinin sınır kapıları dışındaki sınırların korunmasından sorumlu olduğu, sınır kapılarının kontrolünün kendilerinde olmadığı şeklindeki açıklama, Hükümetinizin tercihi doğrultusunda sınır kapılarında yeterince kontrol yapılmadığı şeklinde yorumlanabilir mi?
· Halkımızın can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik tedbirler kapsamında, sığınmacı statüsü ile belirlenen kamplar dışında, ülkemizde bulunan Suriye vatandaşlarını ilişkiler normalleşinceye kadar ya ülkelerine döndürme veya belirlenecek sığınmacı kamplarına yerleştirme konusunda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
· Genel Kurmay Başkanlığı internet sitesinden kara sınırı ihlalleri ile ilgili olarak yapılan açıklamada sadece 2013 yılının ilk 5 ayında 745 kere yasadışı sınır geçişi olduğu, bunların yüzde ellisinden fazlasının Türkiye-Suriye arasında olduğu ve yüzlerce kişi için “yasal işlemlere başlandığı” belirtilmektedir. Bu yasal işlemlerden sonuçlananlar var mıdır? Varsa ne yapılmıştır? Bu yasadışı sınır geçişlerinde aynı kişiler tarafından mükerrer yapılmış geçişler var mıdır? Bu geçişler nedeniyle kaç kişi hakkında işlem yapılmış, kaç kişi tutuklanmıştır?
2. Radikal İslamcı terör örgütlerinin en ünlülerinden El Kaide’nin etkin olduğu ülkelerden biri de Yemen’dir. Uluslararası basından izleyebildiğimiz kadarıyla Suriye’de insanlık dışı işkenceler, vahşi cinayetler konusunda sınır tanımayan, canlı canlı insanların gövdesini yarıp kalbini ve ciğerini çıkararak kameralar karşısında çiğ çiğ yiyen katil sürüsünün de El Kaidenin Suriye kolu Al-Nusra cephesinden oldukları bilinmektedir. Hal böyle iken;
· Suriye ile vizesiz geçişleri yasaklamadan Yemen ile vizelerin kaldırılması, asıl olarak Afganistan, Pakistan ve Yemen’de üslenen El Kaide’ye Suriye’deki kolu Al-Nusra arasında köprü görevi görme anlamına gelmeyecek midir?
· Yemen ile vizelerin kaldırılmasından sonra kaç Yemen vatandaşı ülkemize giriş yapmıştır? Bunlardan kaç tanesi Suriye’ye geçiş yapmış, kaç tanesi halen ülkemizdedir?
3. Son ABD ziyaretinizle ilgili basında yer alan yorum ve değerlendirmelerde Suriye muhalefeti içindeki aşırı dinci cihadist örgütlerle ilişkilerinizden rahatsızlık duyulduğu, bu hususla ilgili olarak size “ayar verildiği” şeklindeki değerlendirmeler karşısında, daha önce yakın danışmanlarınızdan birinin aynı çevrelere sizinle ilgili olarak “bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın” şeklinde verdiği öğüt karşısında olduğu gibi kayıtsız kalmayı mı tercih edeceksiniz, yoksa bir açıklamanız olacak mı?
4. Suriye’de iç çatışmaların başladığı Mart 2011 ayından bu yana kaç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Suriye’ye geçmiş, bunlardan ne kadarı geri dönmüş ne kadarı halen oradadır? Gerek geri dönenlerin gerekse halen orada bulunanların Türk Ceza Kanununun 306. Maddesinde ifade edilen “Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı asker toplama veya diğer hasmane hareketlerde bulunma” suçunu işleyip işlemedikleri hususunda bir soruşturma yürütülmekte midir? Basında yer alan haberlerde bazı vatandaşlarımızın, çocuklarının internet üzerinden veya çeşitli dernekler aracılığıyla Suriye’de savaşa götürüldükleri hususunda şikayetleri yer almaktadır. Bu tür faaliyetlerin TCK’nın 306. Maddesi kapsamında 5 yıldan 12 yıla kadar hapisle cezalandırılması gerektiğine göre yürütülen herhangi bir soruşturma veya açılmış bir dava bulunmakta mıdır?
5. Suriye ile Ülkemiz arasında ilan edilmiş bir savaş hali olmadığına göre, Suriye Devlet Başkanı ve Yönetimi aleyhine Dışişleri Bakanının ve sizin hergün sorumsuzca yaptığınız açıklamaların TCK’nın 306. Maddesinin 1, 2, 3 ve 4’üncü fıkraları gereğince cezai sorumluluk doğuracağının farkında mısınız?
6. “Kardeşim Esad”tan “Katil Esed”e dönüşen söyleminiz çerçevesinde, Beşar Esad ve eşi tarafından şahsınıza ve eşinize verilen hediyeleri iade etmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa daha önce Suudi Arabistan Kralı tarafından verilen hediyeler hakkındaki ısrarlı sorulara karşı gösterdiğiniz kayıtsızlığı devam mı ettireceksiniz? Bu durum T.C. Başbakanının “küçük hediyelere düşkünlüğü” gibi bir zafiyet göstergesi olarak değerlendirilmez mi?
7. Ülkemizi Suriye ile neredeyse savaş haline getiren sorumsuzca açıklamalarınızı, bu ülke yöneticilerinin diktatör ve zalim olmalarına, dolayısıyla demokratik olmamalarına dayandırıyorsunuz. “Kardeşim Esad” diyerek birlikte tatil yapıp birlikte Bakanlar Kurulu toplantısı yaptığınız dönemlerde Suriye’de demokrasi mi vardı? Yoksa bu dönemde bir bilgi eksikliğiniz mi vardı? Siz, Suudi Arabistan’da, Bahreyn’de, Katar’da demokrasi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yoksa bizim bilemediğimiz özel ilişkiler nedeniyle mi sizi Suudi Kralı karşısında bu kadar mahcup durumda kalıyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının hangisinde T.C. Hükümetine komşu ülkelere demokrasi getirme görevi verilmiştir?
8. Suriye Yönetimine karşı aşırı hasmane tavrınızın bu yönetimin muhaliflere karşı insan haklarına aykırı ve zalimane muamelesi ise, Bahreyn, Suudi Arabistan ve hatta Müslüman Kardeşler adayı Mursi’nin Mısır Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yürürlüğe koymaya çalıştığı anti demokratik yasa ve uygulamalar karşısında yine Tahrir meydanındaki demokratik taleplere karşı bu ülkelerin yönetimleri tarafından uygulanan şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunlarla genetik ortaklığınız olduğu için mi uyguladıkları şiddete sessiz kalıyorsunuz?
9. Ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların ihtiyaçlarının uluslararası hukuk çerçevesinde ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin koordinasyonu ile karşılanması, böylelikle her bir vatandaşımızın üzerine düşen maddi yükün hafifletilmesi yerine Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin şaibeli kaynaklardan gönderdikleri paralara rağbet edilmesinin koskoca Türkiye Cumhuriyetini müsrif Arap Şeyhlerinin ayak işlerini yapan ülke konumuna düşürdüğünü görmüyor musunuz?